'Turkche' yi Türkçe Konuşsak Da Mı Saklasak?
İşte Atatürk’ün vasiyeti:
“ Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz ölene
dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçenin bir kültür dili olarak gelişmeye
devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu
yolla kavuşabilir.”
“Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti,
dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” diyen Atatürk, 1932
yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ ni kuracaktır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında
Türkçeyi sadeleştirme işine girişilmiş, fakat bunda aşırıya gidildiği bizzat
Atatürk tarafından tespit edilmiştir. Amaç;
-Milli kimliğin en temel aracı olan Türkçenin yabancı diller
boyunduruğundan kurtarılması,
-Türkçenin güçlenmesi,
-Milli kimliğin gelişmesiydi.
Filozof Konfüçyüs’e sormuşlar; “sizi devletin en üst
makamına getirseler, ne yaparsınız?”
Konfüçyüs:
“Ülkedeki bilginlerini toplar, dili gözden geçirmelerini
isterdim” demiş. Bu cevaba şaşıran insanlar ; “Sağlık, ekonomi, eğitim gibi
sorunlar dururken neden dil?” diye sormuşlar. Konfüçyüs: “Bir ulus dilini doğru
bilmiyor ve kullanmıyor, kullanamıyorsa hiçbir kurum görevini yerine getiremez!
Hasta derdini, öğretmen dersini anlatamaz, sanık koltuğunda oturan bir insan
savunmasını yapamaz.
İnsanlar birbirlerini anlamayınca da kargaşa doğar. Bunu
önlemek için dili iyi öğretmeliyiz. Çünkü dil insanlar arasında anlaşmayı
sağlar...”
Bunun farkına varan Batılılar her fırsatında, şu anda adı
gibi hiç de milli olmayan eğitim sistemimize müdahale ederek en büyük
kalelerimizden birini zapt etmiş durumdadır. Toplumda yerini arayan genç kuşak
ve şimdiki nesil arasındaki en büyük kopukluk budur. Mrs. Brown ve Mss.
Brown’la yetişen Türk gençliği, Mc Donald’ı, kolej, Pizza Hut, disco, computer,
center, cafe... gibi Türkçe olmayan kelimelerle hayatını sürdürmektedir. Dil
insanları bir arada tutan en büyük kültür unsurudur: ne kadar Türkçe, o kadar
birlik... Gazi’nin dediği gibi “Türk demek, Türkçe demektir.” “Ne mutlu Türküm
diyene.” Her şeyden önce zapt edilen bu kalemizi geri almalıyız. Şehrinizin
sokaklarında gezerken derme çatma yabancı kelimelerle isim verilen dükkanlara
bir bakınız...
Dil çalışmaları sırasında bir gece Çankaya’da kendisine
Ahmet Cevat’ın sunduğu bir listeyi okuyan Atatürk şunları söyler: “Yeni Türkçe
kelimeler teklif edebiliriz. Bu yönde ısrarla çalışmalıyız. Fakat Türk dilinin
yapısını zorlamak olmaz. Bu bünye meselesini Türk dilinin olgunlaşma seyrine
bırakmalıyız. Birkaç gün önce Ahmet Cevat Bey’e söyledim. Ketebe, yektübü
Arap’ındır; kâtip, kitap, mektup Türk’ündür.”
Görüldüğü gibi, Atatürk tamamen Türkçeleşen kelimelerin
kullanılmasından yanadır. Fakat ne yazık ki Atatürk’ün ölümünden sonra dili
sadeleştirmek adına adeta Osmanlıcaya karşı bir savaş açıldığı; fakat dilimize
giren yabancı kelimelere karşı aynı hassasiyetin gösterilmemiş olduğu da
aşinadır.
Attilâ İlhan’ın belirttiğine göre, Atatürk 1934 yılından
sonra yaptığı konuşmalarda birçok yeni kelimeyi terk etmiş ve eski
karşılıklarını kullanmaya başlamıştır. Örneğin ulus yerine millet, ulusal
yerine milli kelimelerini tercih etmiştir. Nitekim 10.Yıl Nutku’nu okurken
“Türk milleti zekidir” demesi buna en güzel örnektir.
Dil ve Tarih konularında tamamen milli bir doktrin üzerinde
çalışan Atatürk Güneş Dil Teorisi’ni geliştirmişti. Ne yazık ki bu teori daha
da geliştirileceği yerde, ölümünden sonra bütün bu dil ve tarih çalışmaları
esas hedefinden saptırılmış ve daha sonra da unutulmuştur. Bu dil ve tarih
çalışmalarını yürüten profesöre Güneş Dil Teorisi hakkında sorular sorulduğunda
verdiği cevap aynı zamanda bugünkü devlet anlayışımıza da ışık tutmaktadır:
“Güneş öldü, teori bitti!”
Evet, “Güneş” öldü ve her şey bitti!

Yorumlar
Yorum Gönder