Hayat Hengamesi ...
Hayat hengamesi…
Çevrede olan bitenden çıkan ayak sesleri… O kadar yakınız ki aslında… Nedense
tercihimiz hep bilerek ve isteyerek uzak kalmak…
Birkaç adım ötede oluyor ne oluyorsa ama biz o kadar vurdumduymazız ki görüp de
görmemezlikten geliyoruz…
Sistem böyle işliyor, buna alıştırmışız kendimizi maalesef…
Sabah küçük ama çok anlamlı bir ‘Günaydın’ ile
başlar halbuki...Sonrasında hengameler bizi esir
alır. Önemli olan bu hengâmelerde bize bizimle birlikte günaydın diyebilecek
yüzlerin samimi olması, yoksa nasıl devamı gelecek günün ya da sen nasıl devam
ettirebileceksin gününü bu samimiyetsizlikle!
Sokakta hayata gülen teyzem, ofisteki hizmetli çalışan bakışı, okula giden
çocuğun umutsuzluğu, yürüyüş yapan genç adam dalgınlığı, simit satan amca
yorgunluğu, vapurdan inen iş kadınının stresi…
Herkes bir şeyler peşinde ama çoğu neyin peşinde olduğundan habersiz…
Kendini kabullendirme arzusu içindeki insanları bütün
samimiyetimle yargılarım elbet… Başkası olma kendin ol, böyle çok daha
güzelsin… Bırak ortam sana ayak uydursun… Yalnız kal, yalnız bir kafede kahveni
yudumlarken bir yandan gazeteni okuyabil. Yalnız düşünmen gerekmiyor mu bazen?
Sana ilham nereden gelecek yoksa?
Copy - paste ile nereye kadar? Etkilemek istediğin insanların da senin gibi
duyguları, düşünceleri, yanlışları, hayat standartları, problemleri, çözdükleri
ya da çözemedikleri, kafasında planladıkları, ama yapabildikleri ama
yapamadıkları var…
Bırak başkalarının fikirlerini değiştirmeyi… Senin kafanda
tamam dediklerinle bir yere kadar gider karşındakiyle muhabbetin… Sen ne kadar
anlatırsan anlat, karşındakinin anladığı kadardır… Sen istediğin kadar çırpın,
kendisi istemedikçe değer yargıları değişmeyecektir…
Hiç kimseyi hiç kimseyle kıyaslama… Bu düpedüz salaklıktır! Herkesin parmak
izi, gözü, kaşı, ten rengi farklıyken sen bir insanı başka bir insanlar
kıyaslamaya kalkıyorsun… Böyle bir şey mümkün mü?
Seni gördükleri kadar anlayacaklar, duydukları kadar bilecekler, çırpınma boş
yere!
Her ne yapıyorsak bencilliğimizden yapıyoruz… Aşık olduğumuzda bile
benciliz, çünkü kendi mutluluğumuz için âşık olmuşuz. Arkadaşımız bize
yemek ısmarlıyor, bir dahakine sen ısmarlayacaksındır çünkü… Onlar bizim
nikâhımıza geldi, biz de onlarınkine gitmeliyiz hengamesi, belki de istemeye
istemeye… Hep karşılıklı, hep bencilliğimizden… Verdiğimiz sevgiyi almak için
seviyoruz…
Nasılsın? diye pek kullanılmayan hal-hatır sorma adabımız bile siliniyor…Ehh
iyi diyelim iyi olsun yalanı da artmaya bu sayede!
Mutlu olamamanın sebebi tamamen sensin… Önce elindekilerin kıymetini bil sonra
da şükret! Etrafı görebilen bu sayede hayatta olan biteni analiz edebilen gözün
var, şükret! Günlük işlerini kolaylıkla yapabilmene yardımcı olan ellerin,
kolların var, şükret! Bir yerden bir yere giden, koşan ayak ve bacakların
var, şükret! Bunları düşünüp ‘Allah’a şükür!’ diyebilecek aklın var,
şükret! Aklını çalıştırabilecek fikirlere sahip olmanda yardımcı olabilecek
çevren, ailen, eşin, dostun var, şükret! Gerisi senin sorumluluğunda keşfet!
Koşullu sevmelere ayak uydurma bunca hengame arasında… ‘Eğer’ le
sevmeyin mesela… Eğer şöyle olursan seni severim. Eğer benim istediğim
gibi yaparsan seni severim… ‘Çünkü’ ile de sevmeyin… Seni seviyorum çünkü çok
güven veriyorsun… Severseniz ‘rağmen’ ile sevin… Her şeye rağmen… Tüm
hengâmelere rağmen…

Yorumlar
Yorum Gönder